Yeni Yazı >>
Home / Genel / Para Piyasası Fonksiyonları ve Riski

Para Piyasası Fonksiyonları ve Riski

Birinci Ünitede de belirtildiği üzere, para piyasası, kısa vadeli para arz ve talebinin karşılaştığı bir piyasadır. Başka bir deyişle, kısa vadeli para arz ve talep edenler, para piyasasına başvururlar. Bu piyasada, büyük tutarda para, bir yıldan kısa bir süre için ödünç alınır veya verilir.

Para piyasasının iki önemli özelliği, kısa vadeli fon sağlamak ve kısa vadeli kredi vermektir. Ancak, para piyasasında, kredi veren ile alanın şahsi ilişkileri yoktur. Para piyasasına başvuran işletmelerin amacı, günlük faaliyetlerini devam ettirecek nakit gereksinmelerini karşılamaktır. Gereksinim duyulan fon, nakit fazlası olan bir başka kişi veya işletme tarafından karşılanmaktadır.

Para piyasasında faaliyet gösteren bazı kurumlar, sermaye piyasasında da faaliyet gösterebilir. Gerek para gerekse sermaye piyasaları, oldukça karmaşık ve dinamik piyasalardır. Her iki piyasada faaliyet gösteren kurumlar, belli konularda uzmanlaşmışlardır.

Para piyasasının en belirgin kurumu, ticari bankalardır. Ticari bankalar, özellikle senetleri iskontoya kabul ederek veya işletmelere başka yollarla kısa vadeli krediler açarak, bu piyasada çok önemli rol oynarlar. Her ne kadar, bu piyasada finansal kiralama şirketleri, factoring, forfaiting şirketleri ve sigorta şirketleri faaliyet gösterseler de, para piyasasının esas aracı kurumu, ticari bankalardır.

Para piyasasının en önemli fonksiyonlarından birisi, fon transferini yaparak, ekonomik gelişme ve büyümeye katkı sağlamaktır. Türk Bankalar Kanunu’nun temel amacı, özellikle, tasarruf mevduatını değerlendirmek, güveni sağlamak ve kredilerin ülke kalkınmasına en uygun şekilde kullanımına yardımcı olmaktır. Eğer, fonlar, para piyasasındaki kurumlar tarafından tamamen spekülatif amaçlı alanlara aktarılırsa, ekonominin olumsuz yönde etkilenmesi söz konusu olabilir. Genel olarak, para piyasası, rekabetin yoğun olduğu bir piyasadır. Bilindiği gibi, fon talep eden işletmeler için, fon olarak, kredi yanında, öz kaynak ve oto finansman seçenekleri de vardır. Öte yandan, fon arz eden kişiler, bankaya hesap açtırmak yerine, altın, gümüş, gayrimenkul ve benzeri alanlara yatırım yapmayı veya tüketimi tercih edebilirler. Bu nedenlerle, para piyasası için yoğun bir rekabetten söz edilir.

Bilindiği gibi bankaların gelirleri; topladıkları tasarruflar ile verdikleri krediler arasındaki pozitif farka ilave olarak, menkul kıymet yatırımları ve bankacılık hizmetleri karşılığı aldıkları ücretlerden oluşmaktadır. Özellikle bankalar, bir ülkenin finansal sisteminde önemli rol üstlendiklerinden, faaliyetleri, hükümetler tarafından yasalarla belirlenmiş ve kontrol altına alınmıştır. Bankalardaki tasarruflara devlet güvencesi verilmesi veya tasarrufların sigorta edilmesi, mevduatlara karşılık ayrılması ve acil ihtiyaç duyduklarında Merkez Bankasından nakit ihtiyaçlarını karşılamaları, bankaların ekonomideki rollerinin önemli olduğunu göstermektedir.

Mutlaka Okumalısın!  Perakende Mağazacılık Sözlüğü - Sözlük, Terimler, Kavramlar

Bankaların topladıkları tasarruflara ödedikleri faiz ile kredi olarak verdikleri paralardan elde edilen gelirler arasındaki farka marjin, spread veya risk primi adı verilir. Söz konusu gelirin elde edilmesi sırasında, bankalar, kredi riski, yasal risk ve faiz riskiyle karşı karşıya kalırlar. Kredi riski, verilen kredinin geri ödenmeme riski olarak da ifade edilir. Başka bir ifadeyle, kredi riski, kredi alan tarafın yükümlülüğünü yerine getirememesidir. Başka bir deyişle, eğer banka, topladığı tasarrufu, diğer işletmelerin tahvillerine veya devletin hazine bonosu gibi varlıklarına yatırmışsa ve söz konusu varlıklarla ilgili yükümlülükler yerine getirilmezse(tahvil kupon ve anapara ödemelerinin yapılmaması gibi) kredi riski ortaya çıkmış olur. Yasal risk ile yasa yapıcıların kuralları ve kanunları değiştirmeleri sonucu bankaların gelirlerinde meydana gelecek değişmeler anlaşılmaktadır.

Faiz oranı riski, bankaların tasarruflara ödediği faiz oranı ile uzun vadeli olarak yaptıkları yatırımlar veya verdikleri kredilerden elde edecekleri faiz gelirleri arasındaki farkın değişmesinden kaynaklanmaktadır. Faiz oranı riski, aşağıdaki örnekle açıklanabilir:

Bir bankanın, bir yıl vadeli, % 20 faiz ödemeli, 500 milyon YTL tutarında mevduat topladığını varsayalım. Bilindiği gibi, banka topladığı 500 milyon YTL’nin tamamını, zorunlu olarak ayırması gereken karşılıklardan dolayı kullanamayacaktır. Karşılıklar ayrıldıktan sonra, kalan tutarın, 15 yıl vadeli devlet tahvillerine yıllık %25 faiz oranından yatırıldığını varsayalım. Yatırımın devlet tahvillerine yapılmasından dolayı geri ödenmeme riski, yani kredi riski yoktur.

Görüleceği gibi, banka % 5′lik (% 25 – % 20) marjin ile topladığı tasarrufları uzun bir vade için devlet tahvillerine yatırmıştır. Bu pozitif fark, banka için sadece bir yıl geçerlidir. Çünkü söz konusu farkın korunması, gelecek yıllardaki faiz oranına bağlıdır. Birinci yılın sonunda, banka, kısa vadeli topladığı 500 milyon YTL’yi, faiziyle birlikte geri ödeyeceği için, gerekli tutardaki parayı bir yıl sonra tasarruf sahiplerinden o gün için oluşacak yeni faiz oranlarından toplayacaktır. Eğer, faiz oranları düşerse, risk primi artacaktır. Çünkü banka, daha önceden % 25′ten yatırımını yapmıştır. Eğer. Faiz oranları artarsa, bu durumda bankanın geliri düşecektir. Bankanın, gelecek 14 yıl için tasarruf sahiplerine % 25′ten daha fazla faiz ödemek zorunda kalması durumunda, marjini negatif olacaktır. Başka bir ifadeyle, banka bu işlemden zarar edecektir.

Bu örnekte de görüleceği gibi, banka, kısa vadeli borçlanmakta (bir yıllığına)ve uzun vadeli (15 yıl) borç vermektedir. Bu politika, faiz oranlarında düşüşlerin gerçekleşmesi durumunda geçerlidir. Ancak, faiz oranları artarsa, bankanın aleyhine gelişme olacaktır. Yukarıdaki banka örneği tersten düşünüldüğünde, yani, bankanın % 20′den 15 yıllığına borçlandığını ve bir yıl vadeli % 25 getirili devlet menkul kıymetlerine yatırım yaptığını varsayalım. Bu durumda, banka uzun vadeli borçlanmış ve kısa vadeli borç vermiş olacaktır. Faiz oranlarındaki artış, bankanın lehine olacaktır. Çünkü elde ettiği kazancıyla birlikte elindeki parayı yeni yılda daha yüksek faiz oranından değerlendirebilecektir. Bu durumda, faiz oranlarındaki düşüş, bankanın marjinini de düşürecektir. Eğer, faiz oranları % 20′nin altına düşerse negatif marjin söz konusu olacaktır.

Mutlaka Okumalısın!  Müşteri Odaklı Örgüt Kültürüne Doğru Değişim Süreci

Tasarruf toplamaya yetkili tüm finansal kuruluşlar, faiz riski problemi ile karşı karşıyadır. Bankalardaki yöneticiler, genel ekonomik veriler çerçevesinde faiz oranlarının yönü hakkında fikir sahibidirler. Yöneticilerden faiz oranlarının gelecekte artacağını düşünenler, uzun vadeli borçlanıp, kısa vadeli borç verecektir. Eğer, faiz oranlarının düşeceği beklentisi varsa, banka yöneticileri, kısa vadeli borçlanıp, uzun vadeli borç vereceklerdir. Ancak, finansal alanda faizlerin yönünü sürekli olarak, doğru tahmin edebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla, banka yöneticileri, yatırımlarını ve kararlarını sürekli değiştirmek ve pozisyonlarını yakından takip etmek zorundadır. Faiz oranı tahmini yapılarak yapılan yatırımlar, riskli yatırımlar olarak kabul edilmektedir. Hemen her banka, faiz oranlarındaki değişmelerden dolayı, riskle karşı karşıyadır. Bankaların varlık kaynak yönetiminden sorumlu kişiler, faiz oranı riskini sürekli takip ve kontrol etmek zorundadır. Faiz oranı riskinden korunmak için, birçok finansal araç kullanılmaktadır. Bunlar, değişken oranlı tahviller, değişken oranlı ipotekli krediler ve faiz oranı swap’ı gibi araçlardır.

Bankalar, geri ödenmeme ve faiz oranı riski yanında, tasarruf sahiplerinin paralarını çekmeleri ve kredi talep edenlere borç sağlama endişesi de taşırlar. Bu şekilde ortaya çıkan riske, likidite riski denilmektedir. Bankalar, likidite riskini aşağıdaki seçeneklerle gidermeye çalışırlar:
– Yeni tasarrufları çekmek
– Eldeki mevcut menkul varlıkları karşılık göstererek merkez bankası ve yatırım bankası gibi diğer finansal kuruluşlardan borçlanmak
– Para piyasasından kısa vadeli fon sağlamak
– Sahip olduğu menkul varlıkları satmak
– Öz sermayeyi arttırmak

Banka Hizmetleri

Ticari bankalar, finansal sistem içerisinde birçok hizmet verirler. Bu hizmetler genel olarak;
– Bireysel bankacılık,
– Kurumsal bankacılık,
– Global bankacılık hizmetleri, olarak üçe ayrılarak incelenebilir.

Bireysel bankacılık hizmetleri: Tüketici kredisi, ev kredisi, kredi kartı, otomobil ve diğer araçların finansmanı, broker hizmetleri, öğrencilere eğitim harcamaları karşılığı verilen borçlar ve yatırım hizmetleri olarak sıralanabilir. Bu hizmetlerin karşılığında, banka, faiz ve komisyon geliri sağlamaktadır.

Kurumsal bankacılık hizmetleri: Finansal olmayan işletmeler (non-financial corporations), finansal nitelikli işletmeler (sigorta kuruluşları gibi) ve hükümetin bazı kurumlarının faaliyetlerini kapsar. Bu hizmet grubuna, ayrıca, banka dışı finansal kurum olarak kabul edilen, leasing, forfaiting ve factoring kuruluşları da girmektedir.

Mutlaka Okumalısın!  Süreç Yönetimi nasıl uygulanır.

Global bankacılık hizmetleri: İşletme finansmanı, sermaye piyasası ve yabancı para araçlarını ve hizmetlerini kapsayan çok geniş faaliyet alanını kapsamaktadır. Birçok global banka, faaliyetlerini faiz gelirinden ziyade, hizmetler karşılığında aldıkları komisyonlardan karşılamaktadır.

Bankaların gerçekleştirdikleri başlıca işlemler şunlardır:
– Havale
– Çek
– Senet iskontosu ve tahsili
– Kredi
– Akreditif açmak
– Tasarruf toplamak
– Özel çekler çıkarmak
– Kuruluşların çalışanlarına maaş, ikramiye ya da çeşitli ücretlerin ödenmesinde aracılık yapmak
– Döviz alım satımı yapmak
– Emekli dul ve yetim aylıklarının dağıtımına aracılık etmek
– Kiralık kasalar vermek
– Diğer bankacılık işlemlerini yapmak.

Banka Fon Kaynakları

Bankalar için üç fon kaynağı vardır. Bunlar;
– Mevduatlar,
– Mevduat dışı borçlanma,
– Dağıtılmayan kârlar ve ihraç edilen hisse senetleridir.

Bankalar, oldukça yüksek borç kaldıracına sahip finansal kuruluşlardır. Başka bir ifadeyle, banka fonlarının büyük bir kısmı, mevduatlar ve mevduat dışı borçlardan oluşmaktadır. Mevduat dışı borçlanma, merkez bankasından borçlanma, para ve tahvil piyasasına finansal araç arz edilerek elde edilen fonları kapsamaktadır.

İlk ünitede de belirtildiği gibi, organize olmuş para piyasası; işlemlerin belirli kurallara göre yapıldığı piyasalardır. Bu piyasalara en iyi örnek ticari bankalardır. Serbest rekabete dayalı ekonomilerin temel taşları olan bankalar, tasarruf sahiplerine borçlanarak fon sağlar. Bu nedenle, bankaların vermiş olduğu kredilerin büyük bir bölümü, tasarruf mevduatlarından karşılanır.

Organize olmamış para piyasasını tanımlamak, organize olmuş para piyasasının tanımlanmasına göre oldukça zordur. Bu piyasanın aracıları, ticari bankaların aksine, kişiler (tefeciler) veya piyasa bankerlik kuruluşlarıdır. Organize para piyasasının araçları olan poliçe, bono ve çek bu piyasada da kullanılmaktadır. Fon talep edenler, işletmeler ve kişilerdir. Fon arz edenler ise, belirli kişi veya kurumlardır. Organize olmamış para piyasası, kredi arz ve talep edenlerin buluştuğu her yerde oluşabilir. Piyasanın belirlenmiş kuralları yoktur. Genel olarak, bu piyasadan sağlanacak fonların maliyeti, organize para piyasasına göre daha pahalıdır. Verilecek kredinin tutarı, maliyeti, rehin ve benzeri konular, kredi veren ve alan arasında kararlaştırılır. Bu piyasada faaliyet gösteren kişi veya bankerler, fon talep edenlerden, bankaların istemiş oldukları belge ve bilgileri aynen talep etmezler. Organize olmamış para piyasasından fon talep edenler, genellikle, organize para piyasasından fon sağlayamayan küçük ve orta ölçekli işletmelerdir.