Girişimcilerin yaşamı kolay değildir. Bir girişimci kapitalini riske sokarak, mal ve hizmet üretmek ve satmak için ortalama bir işletme çalışanından daha büyük bir enerji harcamakta, birtakım yenilikler peşinde koşmaktadır. Günlük gerilimler ve güçlükler altında, girişimci etik ilkeler ile ekonomik gereklilikler ve toplumsal sorumluluklar arasında bir denge kurmak zorundadır. Bu denge, ortalama bir işletme yöneticisinin bakış açısından çok farklı bir yönde olacaktır.
Bu durumda, bir yöneticinin sorumluluğu, örgütte yasalar ve ahlak kurallarına uygun bir ortam yaratmak olmaktadır. Bu ise, alışılagelenin ötesinde yeni davranış modellerinin ve işletme içi ve dışında gelişen etik kurallarının öne çıkarılmasını gerektirmektedir. Başka bir deyişle işletmeler, ekonomik anlamda katlandıkları riskin dışında yeni bir risk çeşidi ile -etik kurallara uyum sağlama riski- karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu kurallar, yöneticilerin kendilerinin benimsedikleri ve işletmelerine yansıttıkları kişisel değer sistemlerinin, etik olarak yerinde olup olmadığının ortaya konmasıdır. Girişimciler kendi değer sistemlerinin baskısı altında kalırken, toplumun ve rekabetin yarattığı genel toplumsal kurallara karşı da özellikle duyarlı olmak zorundadırlar.
Çeşitli toplumlardaki ve ülkelerdeki girişimciler arasında oluşan farklılıklar, bir ölçüde bu toplumların ve ülkelerin benimsedikleri genel kurallar ve değerlere bağlı olmaktadır. Örnek olarak, ABD yöneticileri, Avrupa’daki yöneticilere göre daha fazla bireyci ve toplumsal çıkarlara daha az duyarlı olarak nitelenebilir. Küreselleşmenin gelişmesi ve işletmelerin uluslararası niteliklerinin artması, işletmeler arasında etik yönden oluşan farklılıkları azaltıp benzerlikleri hızla arttırmaktadır.