Yeni Yazı >>
Home / Genel / Para Piyasası Araçları

Para Piyasası Araçları

Ticari Kredi

Ticari krediler, satıcı kredileri olarak da ifade edilir. Satıcı kredileri, bütün işletmeler tarafından kullanılan kısa vadeli fon kaynaklarıdır. Ticari krediler, işletmelere satıcılar tarafından sağlanır. Satıcılar, genellikle, sattıkları malların veya hizmetlerin karşılığını peşin tahsil edemezler. Böylece, herhangi bir ödeme yapılmadan veya malın bedeli tam olarak tahsil edilmeden, alıcıya mal teslim edilerek, satıcı tarafından fon sağlanmış olur. İşte bu şekilde sağlanan kredilere, ticari kredi denilmektedir.

Özellikle, Amerika Birleşik Devletleri’nde, ticari krediler, işletmeler için önemli bir fon kaynağı oluşturmaktadır. Örneğin; imalat işletmelerinde varlıkların finansmanının % 8.8′i, toptan ticaret işletmelerinde % 25′i, perakende ticaret işletmelerinde % 17′si, bu şekilde finanse edilmektedir. Başka bir şekilde ifade edilirse, işletmelerin cari borçlarının % 40′ını ticari krediler oluşturmaktadır. Özellikle, diğer kaynaklardan fon bulamayan küçük işletmeler için, ticari kredi ayrı bir önem taşır.

Ticari kredinin en çok kullanılan iki türü, açık hesap ve borç senetleridir. Açık hesap söz konusu olduğunda, malları satın alan işletme, satıcıya, genellikle, herhangi bir ödemede bulunmaz. Malların tutarı, alacak olarak satıcının defterlerine kaydedilir. Bu tür kredide, alıcının, imza karşılığı olarak bir sorumluluğu yoktur. Satıcı, alıcının iş hacmini ve geçmiş tarihlerdeki ödeme gücünü göz önüne alarak, kredi açar. İşletmeler, vadeli mal veya hizmet satışlarıyla, ya diğer işletmelere ticari kredi açarlar, ya da perakende müşterilerine tüketici kredisi kullandırırlar.

Açık hesap, resmi bir borç anlaşması olmaksızın yapılan satışları içerir. Genellikle, tekrarlanan satışlar, açık hesap olarak yapılır ve sadece zımni bir sözleşme içerir. Belge olarak, ortada sadece satıcının defterlerinde bir kayıt ve alıcı tarafa gönderilmiş faturalar vardır. Vade sona erdiğinde, alıcının malın tutarını ödeyeceği kabul edilir. Öte yandan, açık hesabın aksine, satılan malların karşılığında satıcı bir belge, çek veya senet isteyebilir. Ekonomik zorluklar, birçok satıcı işletmeyi açık hesap yerine, bir belgeye dayanan ikinci tür ticari krediyi uygulamaya zorlamaktadır. Böyle bir durumda, satıcı, alacağını yasal bir belgeye bağladığından, daha kolay tahsil edebilir veya vadesi gelmeden de bankaya iskonto ettirerek nakit gereksinmesini karşılayabilir. Ayrıca, borç senetleri, alıcı ile satıcı arasındaki borç tutarı konusundaki olası tartışmaları da önlemektedir. Uyuşmazlık halinde, alacağın kolayca kanıtlanması yanında, ciro yoluyla kullanılması olanağı da vardır. Alacağı ifade eden belgelerin ciro edilmesi, satıcı işletmenin döner sermaye ihtiyacını azaltır. Ticari kredi kullanan işletmeler, kredi kullanmanın üstünlüklerini, işletmenin vadesinde borcunu ödeyememesi ve iskonto oranından yararlanamamanın maliyeti ile karşılaştırmalıdır.

Kısa vadeli fon kaynağı olarak, ticari kredinin birçok üstünlüğü vardır. En önemli üstünlüğü, işletme için, kullanıma hazır bir fon kaynağı olmasıdır. Kredi kullanımı için satıcıyla yazılı bir anlaşma yapmaya gerek yoktur. Ancak, vadenin uzatılması talebi veya kredi tutarının arttırılması durumunda, satıcıyla görüşme yapmak gerekebilir.

Ticari kredi, diğer kısa vadeli kredi türlerinde olduğu gibi, kredinin açılmasının kabul edilmesiyle, kullandırılması arasında bir gecikmeye neden olmaz. Ticari kredi kullanan bir işletme, varlıklarını rehin veya ipotek etmez. Bu tür kredi, özellikle, diğer kaynaklardan yeterli fon sağlayamayan küçük işletmeler için büyük bir öneme sahiptir. Ancak, ticari kredi kullanımının bir maliyeti olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca, vade dolduğunda, ödeme yapılmazsa, vade farkı ödemesi söz konusu olabilir. Satıcılar, alacaklarını vadesinde tahsil etmek için, oldukça yüksek vade farkı talebinde bulunurlar. Bu nedenlerle, ticari kredinin işletmelere maliyeti çok yüksek olabilir.

Ülkemizde işletmelerin daha çok ticari krediye başvurmalarının temel nedenleri neler olabilir?

Ticari Banka Kredileri

Ticari banka kredileri, işletmeler için ticari krediden sonra ikinci derecede önemli kısa vadeli fon kaynağıdır. Bankalardan sağlanan krediler çeşitli isimler altında sınıflandırılabilir.

Ticari bankalardan kredi talebi ile bir kişiden veya işletmeden kredi talebi arasında önemli farklılıklar vardır. Bankalar, kredi açarken, genellikle, araştırma yaparlar. Müşteri ile banka arasındaki ilişkiye göre, açılan kredi karşılığında genellikle güvence istenir. Müşterinin güvenilirliğinin yüksek olması durumunda güvencesiz veya imza karşılığı da kredi verilebilir. Ancak, bu tür kredilerin toplam krediler içerisindeki payı çok düşüktür.

Banka kredisinin ne kadar olacağı, müşteri ile banka arasındaki görüşmeler sonunda belirlenir. Kredi gereksiniminin saptanması konusunda, nakil bütçeleri, yöneticilere önemli yardımlarda bulunur. Eğer banka, işletmeyi değerlendirdikten sonra kredi açmaya karar vermişse, krediyi kullandırır, işletme, açılan kredinin tümünü kullanır veya kullanmayabilir. Kredinin işletmeye maliyeti, kullanılan kredinin tutarıyla ilişkilidir. Kullanılan kredi arılıkça, kredinin maliyeti de artar. Bankalar, kredi açtıklarında, risk yüklendiklerinden, genellikle müşterilerinden teminat isterler. Ülkemizde bankaların istedikleri teminatlar, genellikle altın, döviz, menkul kıymet, gayrimenkul ipoteği gibi maddi teminatlardır.

Oysa gelişmiş ülkelerde bankalar, genellikle teminatsız kredi kullandırmaktadır. Başka bir ifadeyle, kullanılan kredinin teminatı, yatırımın yapılabilirlik raporu veya projesidir. Böylece, yeni fikirlerin ve yeni projelerin uygulamaya konmasına olanak sağlanmış ve yeni girişimcilere fırsat verilmiş olur.

Günümüzde, işletmeler, bankalardan Yeni Türk Lirası karşılığı kredi yanında, döviz karşılığı kredi de kullanabilmektedir. Döviz karşılığı kredi kullanımında en önemli risk, kur riskidir. Özellikle ihracat yapan işletmeler, döviz kredisini daha kolay kullanabilirler. Çünkü bu işletmelerin kullanacakları krediler için kur riski, diğer işletmelere göre daha düşüktür. Öte yandan, döviz kurunun enflasyon oranının altında gerçekleşeceğinin tahmin edilmesi durumunda, döviz kredisi kullanımı tercih edilebilir.

Kredi talep eden işletme yöneticileri, genellikle bankalara başvurur veya kredi önerisi bankalardan gelebilir. Bankalar, kredi verirken şu sorulara cevap ararlar:
– İşletmenin ne kadar paraya gereksinimi vardır?
– İşletmenin niçin paraya gereksinimi vardır?
– İşletmenin geçmişi başarılı mıdır? işletmenin geleceği nasıl olabilir?
– Kredinin geri ödemesi nasıl yapılacaktır?
– İşletmede ne tür kayıtlar tutulacaktır?

Bankalar, verdikleri krediyi garantiye almak için, teminat yanında, kredinin kullanımı için bazı sınırlamalar getirebilir. Kredi tutarı arttıkça, bu sınırlamalarda artar. Uygulamada, bankaların işletmelere açtıkları kısa vadeli krediler; avans kredisi, cari hesap kredisi, senet iskontosu, açık kredi, kefalet karşılığı kredi, teminat karşılığı kredi, akreditif kredisi, teminat ve kefalet mektupları olarak sayılabilir.

Avans Kredisi (Spot Kredi)

İşletmelerin bankalardan avans şeklinde kredi kullanmaları, genellikle senet, mal, menkul kıymet, altın karşılığı olmaktadır. Uygulamada, avans kredisi, en çok mal karşılığı kullandırılmaktadır. Avans şeklinde kredi, kredinin müşteriye bir defada verilmesini ve müşterinin geri ödemesini bir defada yapmasını ifade eder. İşletmeler açısından avans kredisi kullanmanın sakıncası, kredinin tümünün kullanılamaması durumunda, maliyetin yükselmesi şeklinde ifade edilebilir. Bu nedenle, fazla faiz ödemek istemeyen işletmeler, bu tür krediyi kullanmak istemezler.

Mutlaka Okumalısın!  Üretim Ögeleri

Cari Hesap Kredisi (Rotatif Kredi)

Bankalarla işletmeler arasında uygulanan diğer bir kredi türü de cari hesap kredisidir. Bu kredi türü ticari kredinin bir uygulama türü olan açık hesap şeklindeki krediye benzer. Ancak, burada karşı karşıya olan banka ve işletmedir. Banka ve işletme, borç ve alacaklarını, belli bir dönem borç ve alacak olarak kaydeder. Söz konusu dönem sonunda, elde edilecek sonuca göre, banka, işletmeden faiz ve anaparayı ödemesi için talepte bulunur.

Cari hesap şeklindeki kredi, avans şeklindeki krediden, kullanım ve faiz ödemesi yönünden ayrılmaktadır. İşletme, kredinin faizini, açılan kredi tutarından değil, kullandığı kredi tutarı ve kullandığı vade üzerinden öder. Başka bir deyişle, işletme, açılan cari hesabın faizini, krediyi kullanmadığı sürece ödemez. Ayrıca, işletme, avans kredisinde olduğu gibi hesabın tümünü kullanmak zorunda değildir. İşletmeler, nakit pozisyonlarına göre, cari hesap kredilerini istedikleri zaman kapatabilirler.

Alacak Senetleri İskontosu

Bankalar, işletmelere alacak senetleri karşılığında da kısa vadeli kredi verebilir. Bunun için, alacak senetleri bankalara kredi karşılığı olarak verilir. Alacak senetlerini kredi almak için bankaya veren işletmeye, senetlerin net bugünkü değerinden bankanın alacağı faiz ve komisyonlar düşülüp, ayrıca bir marj ayrıldıktan sonra nakit olarak ödeme yapılır. Alacak senetleri karşılığı fon sağlanması, alacak senetlerinin satılmasıyla da olabilir. Türkiye’de alacak senetleri bankalar tarafından satın alınmamaktadır. Bu görev, yasalarla factoring kuruluşlarına verilmiştir.

Ticari bankalar, işletmelerin alacak senetlerini iskonto ederek, çalışma sermayesi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Bilindiği gibi, iskonto, vadesi henüz gelmemiş bir ticari senedin, paraya veya banka kredisine çevrilmesidir. Bu işlem sonucunda, banka, işletmeden faiz geliri yanında, birde komisyon ücreti almaktadır. Alacak senetlerinin iskontosu karşılığında kredi sağlanması durumunda, senetlerin sahipliği işletmede kalır. Bankalar, işletmelerin ticari kredi verilebilirliklerine, senetlerin vade ve risk durumlarına bakarak, senet tutarlarının belli bir yüzdesini düştükten sonra, geri kalanını işletmelere ödemekte veya işletme hesabına alacak kaydetmektedir. Bankalar, her işletmenin senetlerini iskontoya kabul etmezler.

Bunun için işletmenin bankada ticari kredisinin bulunması gerekir. Ayrıca, bankalar, Merkez Bankası’nın reeskont eğilimine göre senetleri iskontoya kabul ederler. Iskonto edilmiş bir senet, borçlunun ödememesi durumunda, banka tarafından işletmeden tahsil edilir. Alacak senetlerinin iskontosu karşılığında kredi sağlanması, kolay ve avantajlı olmasına karşılık, maliyeti yüksektir. Alacak senetleri iskontosu karşılığı kredi sağlamanın en önemli üstünlüğü esnekliğidir. İşletmenin satışları artıp, daha fazla fona gereksinimi olduğunda, alacak senetleri karşılığı daha fazla fon sağlanabilir. Alacak senetleriyle kredi sağlamanın işletme için sakıncaları söz konusudur. İşletmenin portföyündeki senetlerin tutarları düşük ve bu nedenle bankaya verilen senet sayısı çok olduğunda, finansman pahalı olmaktadır.

Açık Kredi

Açık kredi, bankaların, kişilerin saygınlıklarına dayanarak açtıkları kredi türüdür. Bu tür kredide maddi bir güvence söz konusu değildir. Güvence, kredi alanın imzasıdır. Güvencenin olmaması, bu tür kredinin bankalara olan riskini arttırmaktadır. Bu nedenle, Bankalar Kanununda, bu kredinin kullanılması sınırlandırılmıştır. Öte yandan, uygulamada, bankalar, açık krediyi en güvenilir müşterilerine kullandırmaktadır.

Kefalet Karşılığı Kredi

Kefalet karşılığı kredi, uygulamada genellikle küçük işletme sahiplerinin başvurdukları bir kredi türüdür. Özellikle, Halk Bankası ve Ziraat Bankası kaynaklarından kredi kullananlar, bu krediye başvurmaktadır.

Akreditif Kredisi

Akreditif işlemi, ithalatçı ile ihracatçı arasında bir satış sözleşmesiyle başlar. Bilindiği gibi standart bir sözleşmede sipariş edilen malların nitelikleri, taşıma şekli, sigortası, yükleme tarihi, ödeme tutarı ve ödemede kullanılacak para birimi gibi konular belirtilir. Daha sonra, ithalatçı, ihracatçı lehine, akreditif açması için bankasına başvurarak, akreditif bedelini bankaya yatırır. Bu bedel, ithalatçı, akreditif şartlarını yerine getirinceye kadar, söz konusu banka hesaplarında tutulur. Oysa akreditif kredisi alan işletmeler, söz konusu tutarı bankaya yatırmazlar. Akreditif kredisi, bankaların, ithalatçı müşterilerine sağladıkları kısa vadeli bir kredi türüdür.

Bilindiği gibi, akreditifin açılmasıyla, malın ithalatçısının akreditif şartlarını yerine getirmesi arasında geçen bir süre söz konusudur. Eğer akreditif açılırken, banka, ithalatçıdan mal bedelini talep etmemiş ve malların tutarını, ihracatçıya transfer yapılacağı gün talep ediyorsa, ithalatçıya akreditif kredisi açılmış demektir. Böylece, akreditif tutarının akreditif açıldığında banka tarafından peşin alınmamasıyla, müşteriye kredi sağlanmaktadır. Müşteri, mal tutarını bankaya yatırmadıkça, gümrüklerden malını çekmek için gerekli belgeleri alamayacaktır. Bu nedenle, söz konusu belgeler, bankanın açmış olduğu kredinin ek güvencesini de oluşturur. Akreditif kredisi, işletmelere cari hesap kredisi gibi, banka tarafından yapılan inceleme ve değerlendirmelerden sonra açılır. Akreditif kredilerinde de bankalar, işletmelerden menkul ve gayrimenkul olarak teminat alırlar. Malların yüklendiği bilgisinin akreditifi açan bankaya gelmesi durumunda, akreditif tutarının tamamı bankaya yatırılırsa, akreditif kredisinin işletmeye maliyeti yoktur. Akreditif tutarının tamamı yatırılmazsa, kalan tutar için faiz işlemeye başlar.

Teminat ve Kefalet Mektupları

Bankalar, müşterilerinin yükümlülüklerini veya borçlarını zamanında ödeyeceklerine dair üçüncü şahıslara karşı taahhütte bulunabilirler. Böylece, bankanın güvencesi, müşterinin güvencesi haline dönüşmüş olur. Müşteri yükümlülüğünü yerine getiremezse, banka gerekli zararı öder. Banka, daha sonra söz konusu zararı müşterisinden tahsil etmeye çalışır.

Bankadan nakit çıkışı, mektup alanların anlaşma şartlarına uymamaları durumunda söz konusudur. Bu nedenle, bu tür kredide de bankaların risk yüklendikleri bir gerçektir.

Teminat ve kefalet mektupları; süreli, süresiz, geçici, kat’i ve avans teminat mektupları şeklinde sınıflandırılabilir. Başlangıçta, teminat ve kefalet mektuplarının işletmeye maliyeti, nakdi kredi kullanılmadığından, yalnızca komisyondur. Bankanın teminat mektubunun karşılığını ödemesi durumunda, müşteriden faiz talep etme hakkı doğar.

 

Akreditif kredisinin ithalatçı işletme açısından avantajları nelerdir?

Finansman Bonoları

Finansman bonosu, büyük ve tanınmış işletmelerin, bankacılık sistemini atlayarak kendi teminatsız borç senetlerini ihraç etmeleridir. Finansman bonosu, işletmelerin kısa vadeli fon gereksinimlerini karşılamak için, genellikle, büyük şirketler tarafından ihraç edilen kısa vadeli ve teminatsız borç senetleridir. Finansman bonoları, iskonto edilerek satılır. Finansman bonoları, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da yaygın olarak kullanılan bir para piyasası aracıdır. Türk mevzuatına ise, 17 Ekim 1986 tarihli kararname ile girmiştir.

Ülkemizde, finansman bonolarını, anonim şirketler, kamu iktisadi teşebbüsleri, mahalli idareler ile bu idarelere bağlı özel mevzuat uyarınca faaliyet gösteren kuruluş, idare ve işletmeler ihraç edebilir. Anonim şirket statüsünde olmak kaydıyla, finansman bonosu ihraç etmek isteyen anonim şirketlerin, Sermaye Piyasası Kurulu’ndan izin almaları gerekmektedir. Sermaye Piyasası Kurulu, finansman bonosu ihraç edecek işletmelerde bazı özellikler aramaktadır.

Bu özellikler şunlardır:
– Anonim şirketlerin son 3 yıla ait bilançolarını kârla kapatmış olmaları gerekmektedir.
– Finansman bonosu ihraç edecek ortaklıkların, esas sözleşmelerinde, buna yetki veren bir hükmün bulunması ve bu konuda genel kurulca karar alınmış olması gerekmektedir.

Ülkemizde, işletmelerin finansman bonosu çıkarma sınırları da belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre. ilgili kuruluşların finansman bonosu çıkarına sınırı, SPK’nın13- maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulu’nca belirlenen limitler dikkate alınarak açıklanan esaslara göre hesaplanan genel toplamdan, tedavülde bulunan tahvil ve sermaye piyasası aracı niteliğindeki diğer borçlanma senetlerinin tutarı indirilerek bulunur. Finansman bonolarında kupür büyüklüğü, halka arz edileceklerde 5YTL’den az olamaz. Finansman bonolarının satışında iskonto esası uygulanmaktadır. Bu nedenle, finansman bonoları üzerindeki bedel, anapara ve faizi de kapsamaktadır. Finansman bonosunun vadesine göre iskonto oranı, ihraç eden işletme tarafından belirlenmektedir.

Mutlaka Okumalısın!  CRM Programları Geliştirme

Finansman bonoları güvencelerine göre, A, B, Ç, D, E ve F tipi olarak sınıflandırılır. A tipi finansman bonoları garanti kaydı taşımayan bonolardır. F tipi finansman bonolarında müşterek borçlu ve müteselsil kefiller vardır. Finansman bonosu, yatırımcı açısından, ancak, alternatif yatırım araçlarından daha cazip olduğunda tercih edilir. Finansman bonoları, özellikle nakit fazlası olan işletmeler ve bireysel yatırımcılar için bir yatırım seçeneği oluşturur. Finansman bonosu, yatırımcılar açısından ödenmeme, faiz ve enflasyon riski taşır. Ödenmeme riski, garantili finansman bonoları için söz konusu değildir.

Factoring

Factoring, işletmelerin, genellikle kısa vadeli satışlardan doğan alacak haklarının, factorlere satılmasıyla, işletmelere fon sağlama olanağı veren bir finansman yöntemidir.

Factoring işlemini yapan kuruluşlara factor denir. Başka bir deyişle, factoring, factor ile alacaklı işletme arasında yapılan ve süreklilik gösteren bir anlaşmadır. Bu anlaşma ile alacaklı işletme, 3- kişi ve kişiler üzerindeki alacaklarının tamamını veya bir bölümünü, Factor’e devretmeyi ve bu işlemi borçlulara bildirmeyi kabul eder. Buna karşılık, Factor, alacakları tahsil etmeyi, ödenmeme riskini üstlenmeyi, alacak tutarlarını peşin olarak veya belirli bir vadenin bitiminde ödemeyi taahhüt eder. Amaç, işletmenin bürokratik işlemlerden kurtulması ve alacaklarını vadeden önce tahsil ederek, finansman gereksinimini karşılamasıdır. Buradan anlaşılacağı gibi, Factoring’de işletmelere, muhasebe, tahsilat ve finansman hizmetlerinin tümü veya bir kısmı sunulmaktadır.

Factor kuruluşun muhasebe fonksiyonunu yüklenmesi durumunda, işletmenin alacaklarının takibi ve muhasebesi ile ilgili bürokratik işlemler, Factor tarafından yürütülür. Factor, bu hizmetler karşılığında, ilgili firmadan ücret almaktadır. Factor kuruluşların fonksiyonlarından birisi de tahsilattır. Tahsilat işleminde, Factor tarafından yapılan iş, bankalar gibi, işletmenin alacağının komisyon karşılığında vadesinde tahsil edilmeye çalışılmasıdır. Böylece, işletmelerin tahsilat işlemine zaman ve personel ayırmalarına gerek kalmamaktadır. Bunun sonucu olarak, işletme yöneticilerinin diğer işletme fonksiyonlarına ayıracakları zamanları artmaktadır.

Factor kuruluşların en önemli fonksiyonu, daha önce de belirtildiği gibi, alacakların tahsil edilememe riskiyle birlikte satın alınmasıdır. Factor kuruluşun bu fonksiyonu içerisinde, müşterinin alacakları, factoring sözleşmesinde belirtilmiş limitler dahilinde garanti edilmektedir. Bunun için, factor kuruluş tarafından gerekli araştırmalar yapıldıktan sonra, müşteriye % 100 riskin karşılanacağını belirten Iimit onayı bildirimi yapılır. Factor kuruluşlar, ödeneceğinden emin olmadıkları alacaklar için müşterilerine garanti vermezler. Garanti veren factor kuruluşlar, risklerini minimize etmek için, borçlu olan müşterilerin sayılarını arttırmaya çalışır. Burada amaç, çeşitlendirme ile riski azaltmaktır. Factor kuruluş için riski azaltmanın bir başka yolu, alacakları sigorta ettirmektir. Bu işleme risk reasüransı denilmektedir.

Risk reasüransı, ciro ve risk tutarları geniş bir alana yayılmış factoring işlemlerinde sigorta şirketi için de avantaj sağlamaktadır. Alacakların sigortalanmasıyla riskin genellikle % 70 – % 80 kadarı, sigorta şirketi tarafından karşılanmaktadır. Geriye kalan % 20 oranındaki alacak riski ise, factor kuruluşun üzerinde kalmaktadır. Borçlulardan biri, ödeme güçlüğüne düştüğünde, riskin % 100′ünü üstlenen factor, bunun % 80′ini sigorta şirketinden almakta, % 20′sini ise, kendi kasasından karşılamaktadır. Çeşitlendirmenin iyi yapılması durumunda risk iyice azalmaktadır.

Factoring Türleri

İşletmelerin farklı gereksinimleri göz önüne alınarak, factoring servislerinde farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu olarak, birçok factor kuruluş, belli konularda uzmanlaşmaya gitmektedir. Bu nedenle, factoring kuruluşlar, tüm factoring hizmetlerini vermeyebilir. Factoring işlemlerini aşağıdaki türlere ayırarak incelemek mümkündür;
– Full servis rücu edilemez factoring,
– Full servis rücu edilebilir factoring,
– Açıklanmamış factoring,
– İhracat factoring’i.

Ülkemizde factoring hizmetlerinin gelişebilmesi için sizce neler yapılmalıdır?

Full Servis Rücu Edilemez Factoring

Full servis factoring hizmeti, genelde üretici işletme ile factor arasında düzenli ve sürekli bir anlaşma niteliğindedir. Buna göre, üretici işletme, vadeli mal veya hizmet satışı yaptığı zaman, ortaya çıkan alacaklarını hemen factore satmaktadır. Full servis factoring sözleşmesinde, işletme, fatura üzerine bir kayıt düşerek, borçluya alacağını factoring şirketine devrettiğini bildirir.

Bu tür factoringin en önemli üstünlüğü, işletmenin müşterilerinden olan alacaklarını factore devrederek, alacak hesabını tek bir kaleme indirgemesidir. Böylece, işletmeye satışlarının yönetimi ve muhasebesi açısından önemli bir kolaylık sağlanmaktadır. İşletme açısından üstünlük, alacakların tahsili, ihbarname gönderilmesi, yasal yollara başvurma ve kredi riski gibi risklerin ortadan kalkmasıdır. Görüldüğü gibi full servis factoring sözleşmesinde alacakların yönetimi factor kuruluş tarafından yapılmaktadır.

Factorler, esas olarak alacakların satın alınması işi ile ilgili olduklarından, alacakların nasıl ve ne zaman tahsil edileceği önemlidir. Factorlerin müşterilerine ne zaman ödeme yapacakları, yapılan sözleşmelerde belirlenir. Ancak, rücu edilemez factoring sözleşmelerinde ödeme, alacakların satın alınmasından belli bir süre sonra yapılmaktadır. Bu tür anlaşmalara sabit vadeli (fixed maturity period) factoring denilmektedir.

Sabit vadeli anlaşmaların, işletmelerin nakit akışlarını düzenlemelerine faydası vardır. Özellikle, orta büyüklükte ve gelişen işletmeler için düzenli nakit akışının büyümeye katkısı büyüktür. Öte yandan, factor kuruluş, işletmeye tahsilat yaptıkça da ödeme yapılabilir.

Full Servis Rücu Edilebilir Factoring

Full servis rücu edilebilir factoringin, full servis rücu edilemez factoring’den farkı, müşteriye kredi sigortası b iz met i verilmemesidir. Bu nedenle, işletme alacaklarının% 100′ü factore ciro edilebilir. Ciro edilen alacakların vade sonundan itibaren 90gün içerisinde ödenmemesi durumunda, factor, alacağın tahsili için işletmeye rücu edebilir. Bu nedenle, rücu edilemez factoringden farklı olarak, işletme, alacaklarıyla ilgili kayıtlarını tutmak ve alacaklarını yönetmek zorunda kalabilir.

Full servis factoringde, başlangıçta alınan factoring ücretine benzer şekilde, 90 günü geçen tüm alacaklar için bir refactoring ücreti alınmaktadır. İşletmenin talep etmesi durumunda, factor, ödenmeyen alacaklar için yasal işleme başvurabilir. Bu durumda yapılacak tüm yasal giderler işletmeye aittir.

Bu tür factoringde factor ile işletme arasında sabit vade yoktur. Tahsilat yapıldıkça işletmeye ödeme yapılır. Böylece, işletme açısından full servis rücu edilemez factoringin garantili nakit akışı üstünlüğü, bu tür factoringde ortadan kalkmaktadır.

Açıklanmamış Factoring

İşletme, factoring anlaşması yaptığının gizli tutulması kaydıyla full servisin sağladığı tüm hizmetlerden yararlanmak isteyebilir. Böyle bir durumda, işletme, ayrı bir pazarlama şirketi kurarak, faturaları pazarlama şirketi adına düzenler. Bu durumda yeni kumlan şirket, factor olmaktadır. Factor ile işletme arasında bir factoring anlaşması yapılarak, pazarlama şirketinin, üreticinin tüm alacaklarını satın alacağı, üretici işletmenin de tüm satışlarının faturalarını pazarlama şirketi adına düzenleyeceği taahhüt edilir.

Böyle bir durumda, müşterilere ayrıca bilgi verilmesi gerekmektedir. Factoring, işletmeye tüm hizmetleri verebileceği gibi, kredi sigortası da sağlayabilir. Yeni bir pazarlama şirketinin kurulma masrafları, telefon, posta, kira, kırtasiye ve genel giderler nedeniyle oldukça yüksektir. Bundan dolayı, açıklanmamış rücu edilebilir veya edilemez factoring şirketi, çok büyük işletmeler tarafından kurulur.

İhracat Factoringi

İhracat factoringi yurt dışı factoring olarak da ifade edilmektedir. Bilindiği gibi, ihracat yapan ve factoring hizmetinden yararlanmayı düşünen işletmelerin genellikle amacı, ek finansman sağlamaktır. Factor, ihracattan doğan ve satın alınan alacakların yalnızca % 70 – % 80 kadarını finanse etmeyi kabul etmektedir. Söz konusu ödeme nakil yapıldığı için, ön ödeme olarak da ifade edilir. Geriye kalan tutar, komisyonlar düşüldükten sonra ve alacakların vadesi dolduğunda işletmeye ödenir. Ülkemizde ihracat factoringi oldukça gelişmiştir.

Mutlaka Okumalısın!  Büro Türleri

Repo ve Ters Repo

Repo, menkul kıymetlerin geri alma taahhüdü ile satımı, ters repo ise, menkul kıymetlerin geri satma taahhüdü ile alımı şeklinde tanımlanabilir. İşlem, geri satın alma güvencesiyle menkul kıymet satarak fon yaratan yönünden repo, karşı taraf yönünden ters repo olarak tanınmaktadır. İşlemin başlangıcında borç para verilmekte ve karşılığında menkul kıymet alınmaktadır, işlemin bitiminde menkul kıymet borç alana geri verilirken, borç alan da aldığı parayı ek bir faizle geri ödemektedir.

Repo yapıldığında, ters repo kendiliğinden gerçekleşmektedir. Reponun vadesi 1 gece ile 30 gün veya daha uzun vadeli olabilir. Repo işlemi menkul kıymetlerin ikincil piyasalarda satılmasına ve yetkili kuruluşlarca tekrar geri satın alınmasına olanak verir.

Repoda kullanılan menkul kıymetler, kısa vadeli olabileceği gibi, uzun vadelide olabilir. Repoya konu olan menkul kıymetler, borç veren açısından bir güvence oluştururken, vade, tarafların gereksinimlerine göre belirlenmekte ve para piyasası seçeneklerine göre daha kısa olabilmektedir.

Repoda elinde menkul kıymet bulunduran banka, sattığı menkul kıymeti, satış anında kararlaştırılan ileri bir tarihte ve belli bir fiyattan geri satın almayı taahhüt etmektedir. Burada sadece satıcının taahhüdü bulunduğundan, alıcı bu sürenin sonunda seçimlik bir hak elde etmektedir. Bu nedenle, menkul kıymetin fiyatı, belirlenen fiyatın üzerine çıkarsa, alıcı menkul kıymetlerini satma hakkını kullanmayabilir. Buna karşılık, ters repoda sadece alıcının, menkul kıymetleri satıcıya geri satma taahhüdü söz konusudur.

Uygulamada repo adı altında, hem satıcının hem de alıcının karşılıklı taahhütleri söz konusudur. Repo bir menkul kıymete dayandığı için, mevduat kabul edilmez ve mevduat sigortası kapsamına alınmaz. Repo işlemlerinin geniş uygulama alanı bulmuş olması, bankaların, karşılıklar ve disposibilite gibi yasal zorunluluklara girmeden, işletmelerin ve yatırımcıların kısa vadeli kaynaklarını yüksek faizlerle değerlendirmelerinden ileri gelmektedir.

Repo faizlerinin mevduat faizlerinden daha yüksek olmasının nedenleri nelerdir? Repo ve ters repo işlemlerine konu olabilecek menkul kıymetler, devlet tahvili, hazine bonosu, banka bonoları ve banka garantili bonolar, Toplu Konut İdaresi tarafından çıkarılan borçlanma senetleri, yerel yönetimler ve bunlarla ilgili idare ve kuruluşların çıkarmış oldukları borçlanma senetleridir. Repo işlemleri bu özelliği ile teminatlı borçlanma niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, repo işlemlerinde ödenmeme riski çok düşüktür. Repo ve ters repo işlemleri için, taraflar arasında bir sözleşme yapılmalıdır.

Repo, önce ABD, sonra Avrupa’da geniş uygulama alanı bulmuş bir finansman yöntemidir. ABD’de federal hükümetler ve yerel yönetimler, fazla fonlarını bankalara veya kamu menkul kıymetlerine yatırmak zorundadırlar. Bu nedenle, repo piyasasının gelişimi için uygun bir ortam yaratılmıştır. Ayrıca, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar ve yabancı Merkez Bankaları, ABD repo piyasasının önemli fon sağlayıcılarıdır.

Türkiye’de 1970′li yılların ortasında, kendilerine banker adını veren kişiler ve kuruluşlar, ilk repo işlemlerini yapmışlardır. Başlangıçta, hızla gelişen piyasa, daha sonra, halka arz edilecek menkul kıymet bulunamadığından gelişememiş, ancak, 1990′lı yıllardan sonra büyük ölçüde repo işlemleri yapılmıştır.

Bankalar açısından repo işlemleri, ilk olarak, 1987 yılında Merkez Bankası tarafından yapılmıştır. Daha sonra, bankalar tarafından yapılan repo işlemleri, Resmi Gazetenin 13.5.1992 tarih ve 21227 sayılı nüshasında yayımlanan, 3794 sayılı kanunla, yasal bir dayanağa ve düzenlemeye kavuşturul muştur. 31 Temmuz 1992 tarihli tebliğ ve Sermaye Piyasası Kurulu’ndan izin almış kuruluşların, mevzuata uygun olarak, İMKB’de açılacak pazarlarda repo ve ters repo işlemleri yapabilecekleri hükme bağlanmıştır. Bunun sonucu olarak. IMKB bünyesinde 1993 yılında Repo ve Ten Repo pazarı açılmıştır.

Repo işlemleri, sağladığı likidite, esneklik ve pazarlık kolaylığı açısından diğer para piyasası araçlarına göre bazı üstünlüklere sahiptir. Türkiye’de özellikle hazine bonosu ve devlet tahvilleri ihraçlarındaki artış, repo işlemlerinin hızla gelişmesine neden olmuştur.

Repo ve ters-repoya konu olabilecek menkul kıymetler nelerdir?

Menkulleştirme

Menkulleştirme, gelecekte nakit girişi doğuracak alacaklar, bireysel krediler ve benzeri borçlanma araçlarının bir araya getirilerek havuz oluşturulması, bu havuzlara dayalı olarak menkul kıymetler türetilmesi ve havuzların kredibilitelerinin zenginleştirilerek ve derecelendirilerek, yatırımcılara satılması işlemidir. Menkulleştirme, geleneksel aracıları ortadan kaldırarak, fon ihtiyacı duyanların, doğrudan para ve sermaye piyasalarına ulaşmalarıdır.

Menkulleştirme yoluyla oluşturulan yeni borçlanma araçları, Varlığa Dayalı Menkul Kıymetler olarak adlandırılmaktadır. Çünkü oluşturulan her havuz, diğer işletme ihraçlarında, tahvil ve hisse senedi gibi araçlardaki genel yükümlülüklerden farklı olarak belirli bir teminat ile güvenceye alınmıştır. Yatırımcı, genel ve tipik işletme borçlanmalarındaki yükümlülükleri değil, varlıkların belirli bir yüzdesi ve bunlara bağlı haklar demetini satın almaktadır. Böylece, söz konusu alacaklar veya krediler, kısaca varlıklar, yatırımcılar tarafından finanse edilmektedir. Menkulleştirme işleminde Kaynak Kuruluş olarak adlandırılan, varlıkları oluşturan kurum, çoğu zaman hizmet görevi de üstlenerek, varlıklardan gelen nakit akımları ile varlığa dayalı menkul kıymetlere ilişkin ödemeleri yapmaktadır.

Sistem oldukça karmaşık gibi görünse de temelleri ve mantığı oldukça basittir. Menkulleştirme sisteminde, geleneksel yatırımcıların ve tasarruf kurumlarının yerini, Kaynak Kuruluşlar, Kredi Zenginleştiricileri, Özel Amaçlı Kurumlar, Yatırım Bankaları, yerel ve global yatırımcılar alınıştır.

Menkulleştirme kavramı yerine, menkul kıymetleştirme kavramı da kullanılabilir. Menkulleştirme, 1970 yılında ABD’de ipoteğe bağlı menkul kıymetlerin ihracıyla başlamıştır. 1980′Ii yılların ortalarına kadar, ipotekli kredilere bağlı olarak hükümet desteğiyle gelişen menkulleştirme uygulamaları, 1985 sonrasında, diğer alacakların satılmasını da içerecek şekilde genişletilmiştir. İpotek teminatlı olmayan ilk menkulleştirme deneyimi, Mart 1985′te bilgisayar finansal kiralamalarına bağlı olarak yapılmıştır. Bir yıl sonra ise, kredi kartı alacaklarının menkulleştirildiği görülmüştür.

ABD’de yaşanan hızlı gelişmelere karşın, Avrupa piyasalarının çok hızlı büyümediği görülmektedir. Bu nedenle, Avrupalı yatırımcıların fonları da ABD kökenli menkul kıymetlere yatırılmıştır. ABD ulusal piyasasında mevcut coğrafi büyüklüğe paralel kredi talebi bulunmaktadır. Oysa Avrupa, çok uluslu ve farklı para birimlerinin oluştuğu bir piyasadır. Buna sınırlı kredi kullanımı da eklendiğinde, benzer özellikler taşıyan büyük kredi havuzlarının oluşturulması olanağı bir ölçüde kısıtlanmaktadır. Kredi anlaşmalarında belgelerin standart olmaması ve kredi satışından önce borçlunun onayının alınması gibi bazı kanuni zorunluluklar, menkulleştirmenin, Avrupa’da yasal altyapısının yetersizliğini ortaya koymaktadır.

Japonya’da bankalara menkulleştirme yetkisi 1990′da verilmiştir. Bankalar için müşterilerle iyi ilişkileri kurmak çok önemlidir. Bu nedenle, bankalar müşterilerinden kredi satma izni istemekte ve kârlı müşterilerini kaybetmeyi göze almamaktadır. Türkiye’de menkulleştirme, başlangıçta Varlığa Dayalı Menkul Kıymet olarak algılanmıştır.

Hazine Bonosu

Devletin her yıl bütçe kanunlarına dayanarak, nakit açığını finanse etmek üzere ihraç etmiş olduğu kısa vadeli borçlanma araçlarıdır. Hazine bonolarının vadesi en çok bir yıldır. Hazine bonoları ihale yoluyla ihraç edilmektedir.

Hazine bonosu, para piyasasının önde gelen borçlanma araçlarından biridir. Iskonto edilerek satılan bu aracın, ödenmeme ve likidite riskinin sıfır olduğu kabul edilmektedir. Devletin kısa vadeli borçlanmaya olan aşırı gereksinimi nedeniyle, hazine bonolarına yüksek oranda reel faiz verilmiştir.